Yine enteresan bir başlıkla bizzat yaşadığım basit bir konuya değineceğim.
Geçmişte kalan, geçmişte bıraktığımız, yeni bir sayfada kendine yer bulamayan, zorunluluklar ve hatta ayrılıklar nedeniyle sona ermiş hikayeler hepimizin hayatında vardır. Özellikle yaşanma ve tüketme hızı giderek artan hayatımızda mutlaka haksılık ettiklerimizde olmuştur.
140 karakter uzunluğundaki ifadelerimiz, zaman tüneli diye adlandırılan yakalamanın neredeyse imkansız ve seçimin sistematik olduğu bu düzende şaşırılmaması gereken bir süreç.
Unutmak, değişmek, değiştirmek, sözde ilerlemek …
Zaman ve koşullar insanı tercihler yapmaya itiyor. Kimi zaman doğru kimi zaman da yanlış. Tercih bazen zorunlu oluyor bazen de keyfi ama neticede birileri ve/veya birşeyler geçmişte kalıyor.
İşte tam da bu noktada bazen geçmişte bıraktıklarımız kendini hatırlatıyor.
Aslında güzel olan, geçmişte mutlu etmiş olan veya tam tersi kendini bir kez daha gösteriyor. Yukarıda bahsettiğim hıza inat 140 karaktersiz anlar başlıyor … Belki gelmesi gereken belki de hatırlanması gereken …
Ara not: Çıkar amaçlı arayışlar konumuz ve örneğimiz dışındadır 😄
Yapılan görüşme süresince ve sonrasında, telefon çalmadan veya mesaj gelmeden önce içinde bulunulan dünyadan uzaklaşılıyor.
Olumsuzlukları bir kenara bıraktığımızda, kendini hatırlatan utandırsa da aradığını, geçmişten gelen kalıcı telefon olarak koşuşturmacanın içerisinde zihinde yer buluyor kendine.
Nelerin geçmişte kalmaması gerektiğini hatırlatıyor insana … Sıcak bir “merhaba”, içten bir “nasılsın” ile insana ulaşmanın değerini hatırlatıyor …
Önemli olan geçmişte kalmaması, unutulmaması gerekenleri hatırlamak ve kendimizi hatırlatmak değil mi zaten ?