İş Ahlakı, Aidiyet ve Gelecek Planları

Her zaman olduğu gibi kısa bir yazı hazırlama hedefiyle başladım ancak sanırım 140 karakter hayranlarını bu içinde bulunduğumuz cümleye kadar kaçırmış olmam yetmiyormuş gibi “9 saniyelik internet sitesi okuma limiti” istatistiklerindeki örneklemin de yazının sonuna ulaşamayacağı derecede uzun olacak… Şakayla karışık yorum cümlesi bile bu kadar çok kelimeden oluşuyorsa gerisini siz düşünün 😄

Çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı sorusuna cevap verir gibi içerisinde bulunduğum her ortamdan ibretlik konular çıkartabiliyorum. Bulunduğum ortamlarda mı sorun var, yoksa bunlar normal mi veya ben mi hatalı rotadayım bilmiyorum. Ancak bu “ibretlik konuları” paylaşmam gerektiğine inanıyorum.

2 paragrafı tamamladık ancak ne başlık ne de konu ortada. Hemen içeriğe geri dönmek ve okuru kaybetmemek adına açıklamalarıma başlıyorum. İş ahlakı ve aidiyet yaşadığım olayın temelini oluşturuyor.

İş yapmak, çalışmak, çalışan olmak veya birilerini çalıştırmak çok kıymetli. İşsizlik veya gelir anlamında bir yorum değil bu… Bence bir insanın yetenekleri ve/veya bilgi birikimi sayesinde üretebiliyor olması çok önemli. Al ver ekonomiye can ver gibi bir stratejiden yola çıkmadığımı belirtmek isterim. Tabii ki para kazanmak bir artı değer, istihdam yaratmak hayallerimin bir parçası ancak bence önemli olan iç huzur. Ürettiklerimle faydalıyım hissiyatı insanın içinde olmalı.

İş ahlakı için kurallar, sınırlarlar veya olması gerekenler listesi hazırlamak mümkün değil. Doğru olmaz. Ancak işin özünde işimizi doğru bir şekilde, en az olması gerektiği şekilde yapmak, kaliteye, güvenliğe ve hak yememeye önem vermek olmazsa olmaz.

Şirketler iş ahlakı ile ilgili ön yazılar, kurallar ve benzeri tanımlamalar yapabilir. Kitapçıklar bile hazırlanır. Doğrusu temellerin yazılı olmasıdır. Fakat, aidiyet ile ilgili yazılabilecek hiçbir madde yoktur. İnsan kaynakları toplantıları, happy hour (mutlu saat?) uygulamaları, primler, tenefüsler ve sayısız olanak aidiyet oluşturmak için yetersizdir.

Aidiyet, insanın içinde ama tabii ki iş veren ve iş yerindeki genel ortam ile doğrudan ilişkilidir. Kurum, şirket, organizasyon tarafından yürütülen iş ahlakı politikaları kadar kişilerin yaptıkları da iş ahlakını şekillendirir. Aslında gerçek belirleyici çoğunlukla kişilerdir. Kişilerin kendi iş ahlakı ise bambaşka bir konudur. Bunda da belirleyici aidiyet duygusunun gelişmişliği ve ne kadar güçlü olduğudur.

3 firmanın, daha doğrusu 3 firma temsilcisinin aynı ortamda bulunduğunu hayal edelim. Aslında etmeyelim olay aynen bu şekilde gerçekleşti. Ana firma ve bu firmaya destek olmak için gelmiş 2 firmaya ait temsilciler. Bir klasik olarak 3 farklı sektörden firmanın bir araya iş nedeniyle gelebilmiş olması ile sektörler arası atışmanın veya sektörlerin birleşerek dünyayı nasıl kurtaracağının tartışıldığı bir sohbet ortamını meydana getiriyor.

Sohbetin can alıcı noktasında ilgililerden birisi alınması gereken bir ürün ile ilgili görüşlerini paylaşıyor ve işte bu noktadan sonra iş ahlakı, aidiyet ve gelecek planları başlıklı ibret dolu hikayemiz başlıyor. “Her işi yaparız abi” yaklaşımı ve girişimci ruhumuz sayesinde denemeyeceğimiz iş yoktur. Ancak işte bu iki durum içimizdeki canavarı ortaya çıkarabilir. Bu yazıda da buna bir örnek net bir şekilde verilecektir.

Çok eski yazılarımda da olduğu gibi fikir çalma, esinlenme adı altında emek hırsızlığı ve buna benzer sayısız senaryo her platformda itinayla oynanmaktadır. Her zaman bahaneler hazır, çözümler nettir. Ancak içinde bulunduğunuz organizasyona bariz ihanet açıklanamaz bir durumdur.

Toparlayayım. Cengaver firma temsilcisi, temsil ettiği firma hizmetleri ile yapılabilecek bir ürün ile ilgili olarak görüşünü, yakında şirket kuracağız bu işleri yapacağız şeklinde süsleyerek, kendi gelecek planları kapsamında pazarlama modeliyle sözüm ona yarım ağız paylaşıyor. Konuyu dinleyen diğer firmaların temsilcileri ise şaşkınlık, hayret, kısmen onaylama ve belirsiz bir havada dinliyor.

İşte bu noktada sorgulanması gereken tüm durumlar yazının başlığında. İş ahlakı ve aidiyet duygusu ile ilgili olarak büyük bir sarsıntı yaşandığı çok net bir şekilde ortada… Temsilcinin gözü o kadar kararmış ki “yahu sizin firmada bu sektörde nasıl olacak o iş?” tarzında ve/veya daha ağır bir tepkiye bile cevap verecek şekilde kendini konumlandırmış.

Hukuki açıdan değerlendirildiğinde de endişe verici olan bu gibi durumlar çalışılan kurum ve çalışanları hakkında fikir edinmek için yeterli.

Çalışan açısından; eğer aidiyet duygusu yitirildiyse buna çözüm için yönetim, insan kaynakları ve ilgili tüm kişilerle/departmanlarla görüşmek gerekir. Ancak projeleriniz var ve bunları içinde bulunduğunuz yapı ile aynı sektörde planladıysanız yine o yapıda çözüm bulmaya çalışmak çok daha kolay olabilir. Hatta bu kariyer açısından o yapıda yükselme anlamına bile gelebilir. Yok eğer durum paylaşılamayacak kadar kötü ve aidiyet duygusu eridiyse zaten ne işiniz var orada?

Kurum açısından bakıldığında ise önümüzdeki dönemde ortaya çıkması muhtemel bir kopma hatta toplu kopma var. Buna ek olarak çalışanlarının, müşterilerini etkilemeye çalışması ayrı bir problem.

Sonuçta ne desem yine boş. Bu da böyle bir anımdır. Kurumsal olsun bireysel olsun ilişkilerin ne kadar tehlikeli olabildiği örnekleriyle ortadadır. Ama ne olursa olsun bir duruşunuzun olması ve hayallerinizin ahlaklı zeminlere oturtulması önemlidir.

comments powered by Disqus
Hugo ile oluşturuldu.
Stack teması Jimmy tarafından tasarlandı